Buhar makinasının icadından sonra Avrupa da yaşanan gelişmeler tüm dünyayı etkiledi. Arkasından gelen Fransız ihtilalinin doğurduğu özgürlük ortamının ortaya çıkardığı modernite felsefesi… Modernite; Geçmişten gelen kültür ve sanat alanındaki bazı gelenekler daha iyileri ile değiştirilebilir anlayışı… Bu tam anlamıyla geleneklerin ve toplumun ezberlerinin bozulması anlamına geliyordu. Bu düşünce biçimi sanatın her alanına yansıdığı gibi toplumu da yüzlerce yılda ortaya çıkardığı değerlerinden koparttı. Modernist anlayış tarihsel süreç içerisinde batıda ki kurumsallaşmış kapitalist toplumunda temellerini attı…
Osmanlının son dönemlerinde ıslahat fermanı ile başlayan toplumsal dönüşümü ekonomik değişimin ilk başlangıcı sayabiliriz. Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan sermaye oluşturma çabaları 1950 li yıllardan itibaren yarı feodal tarım toplumundan kapitalist topluma doğru hızlı bir geçiş sürecine girdi. 1980 ihtilalinden sonra Türkiye Emperyalist sermayenin pazarına dönüştürüldü. AET’ ye girmemizle birlikte Türkiye vahşi kapitalizmle tanışmış oldu. Serbest piyasa adı ile ambalajlanan vahşi kapitalizm Türk toplumunun tüm güzel adet ve geleneklerini yerle bir etmiş ve ortaya kendinden başka kimseyi düşünmeyen bir tüketim toplumu çıkarmıştır.
Kapitalizm önce insanı bireyleştirdi. Sonrada yapay ihtiyaçlar üreterek bir tüketim aparatına dönüştürdü. Hayatın içinde oradan oraya koşturan kendinden başka hiç kimseyle ilgilenmeyen özgür birey ortaya çıktı. Türkiye toplumunu bir cümle ile özetlersek; milyonlarca insanın arasında yalnız kalan insanların oluşturduğu toplum deriz.
Vahşi kapitalizm Türkiye toplumunda olan dayanışma duygusunu ve kolektif yaşama arzusunu yok etmiştir. Kalabalık ailelerden çekirdek aileye geçiş yaptık. Bu gün hiçbir çocuk dedesi ve ninesi ile birlikte büyüme şansına sahip değil. Yaşam şartlarının ağırlaşmasından dolayı dört beş çocuktan bir çocuğa düştük. Steril olması için sofarada herkes tabağını ayırdı. Ama aynı evin içinde köpekle yaşamaya başladık. Aynı şehirde yaşayan kardeşler bir birini göremez duruma geldi. Peki, neden kardeşimizle görüşemiyoruz? Çünkü o kadar ayrıştık, o kadar bireyselleştik ki aidiyet duygumuzu kaybettik. Önce aileyi küçülttük, sonra akrabalardan koptuk, sonra mahallemize karşı duyarsızlaştık ve geldiğimiz noktada “komşu komşunun külüne muhtaçtır” anlayışından karşı komşumu tanımıyorum anlayışına… Artık komşumuzu tanımıyoruz ki külüne muhtaç olalım. Acaba fazlamı bireyleştik? Bu kadar özgürlük hayatın içinde yalnız kalmamıza mı neden oluyor? Bir dahaki yazıda görüşmek üzere kalın sağlıcakla…