2. Mahmut Dönemi: (1808-1839)
Sultan Mustafa 3. Selim’in destekçisi Alemdar Mustafa Paşa’nın başlattığı bir hareketle tahtan indirilmesiyle birlikte, Sultan II. Mahmut, yerine başka bir aday olmadığı için tahta rahat bir şekilde geçti ve bu sebeple herhangi bir taht mücadelesi yaşamadı. 2. Mahmut tahta geçtiği sırada Osmanlı’da güçlenen bir sınıf olarak dikkat çeken ayan sınıfını(sözü geçen saygı gören kişiler, eski yöneticiler ve nüfus sahibi kişilerden oluşan bir zümre) denetimi altına almaya çalışmıştır. Buna ek olarak, kendisine itaatkar kalacak, güçlü bir yönetim sınıfı oluşturmaktaydı. (3. Selim’in yaşamı boyunca çok yakınında olan 2. Mahmut, onun döneminden çıkardığı derslerle birlikte, reformları sahiplenecek toplumsal kesimleri belirleme ve inşa etme faaliyetlerine öncelik vermişti)
Yine bu dönemde, Osmanlı Devleti’ni derinden etkileyecek küresel bir akım başladı. Bugünkü modern dünyayı sosyal ve siyasal olarak şekillendiren Fransız Devrimi etkileri, imparatorlukta güçlü bir şekilde hissedilmeye başlandı. Fransız Devrimi etkileri ile birlikte daha önce imparatorluk içinde kendilerini doğal unsurlar olarak gören milletler, artık bağımsızlık düşüncesiyle hareket etmeye başlayacaktır. Çünkü yayılan fikirler ile birlikte milletler ve halklar, başlarındaki hükümdarın buyruklarının geçerliliğini sorgulamaya başlamıştır.
Milletlerin kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olması ve hatta yöneticilerini halkın seçtiği sistemlerde yaşaması, Fransız Devrimi sayesinde olmuştur. Zamanın ruhu, eskiden olduğu gibi itaatkâr halkların hoş görüldüğü dönemden, kendi bağımsızlıklarını isteyen hakların meşru görüldüğü bir şekilde dönüşmüştür. Fransız Devrimi neticesinde eski düzende kendi adlarına karar veren bir hükümdarları olan halkların yeni düzende kendi adına karar verecek yöneticiler seçme özgürlüğü oluyordu. Bu devrimin yarattığı özgürlük ve bağımsızlık düşüncesi sonrasında kurulan yeni dünya düzeni, özellikle imparatorlukları fazlasıyla etkilemiştir. Doğal olarak bahsettiğimiz fikirsel dönüşümler, Osmanlı topraklarında da sırasıyla gerçekleşmiştir. (Balkan halklarının Osmanlı’dan kopması)
Siyasi karışıklıkların yanında Sultan 2. Mahmut, Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunu yenilikçi adımlar atmakta gören bir padişahtır. Öncelikli olarak otoritesini sağlam temeller üzerine oturttu ve atacağı yenilikçi adımlara karşı gördüğü tehlikeleri ortadan kaldırmaya karar verdi. Bu düşünce neticesinde gözünü ilk diktiği kurum, kendinden önceki birçok yenilikçi padişaha ayak bağı olan yeniçeri ocağıydı.
Sultan 2. Mahmut, ilk olarak 28 Mayıs 1826 tarihli bir Hatt-ı Şerif [mübarek yazı, padişah emri] ile yeni ve modern askeri birlikler kurdu. Fakat yaptığı yeniliğin tutucular tarafından eleştirilmemesi ve hızlıca uygulanabilmesi için, bu yeniliğin Kanuni Sultan Süleyman dönemindeki bir düzene geri dönüş olduğunu ve yeni ordunun Müslümanlar tarafından eğitileceğini özellikle vurguladı.
Padişahın bunu yapmasındaki sebep ise, kendinden önceki reform yanlısı sultanların geçirdiği deneyimlerden ders çıkarmasıydı. Çünkü yenilikçi adımlara karşı çıkacak oldukça etkili bir zümre hala çok güçlü bir toplumsal tabana hitap ediyordu. Bu durum ise padişahı zor durumda bırakmaktaydı. Gelenekçi bir topluma karşı reformist yaklaşımlar, tarihin her döneminde zor olmuştur. Bu durum, II. Mahmut için de geçerlidir. Padişah, yenilikleri yumuşak bir dille duyurur ve yenilikleri eski düzenlere atfeder ise, bir problem çıkmadan hızlıca bir modernleşme sağlanacağını düşünmüştür.
Fakat yanıldığını anlaması için 15 Haziran 1826’daki yeniçeri ayaklanmasına şahit olması gerekecektir. İsyan, çok kısa bir zamanda, sert bir şekilde bastırıldı. Ardından 17 Haziran 1826’da yürürlüğe giren bir Hatt-ı Hümayun [tıpkı hatt-ı şerif gibi, padişah fermanı] ile yeniçeri ocağı, tarihe Vak’a-i Hayriye [hayırlı vaka] olarak not düşerek, kaldırılmış oldu.
Yeni kurulan ordu ile birlikte ordu içerisinde padişaha karşı imtiyazlı durumda olan bir askeri birlik kalmamıştır. Ordu, tamamen merkezi yönetimin denetimi altına alınmaya başlanmıştır. Ordunun modernizasyonu adına önemli adımlar da bu dönemde atılmaya başlanmıştır. Batı tarzı bir ordu meydana getirmek II. Mahmut’un öncelik verdiği reformların başında geliyordu.
Halk Tabanına Yayılan, İhtiyaca Cevap Olan Reform Arayışları
2. Mahmut’u kendinden önceki reformist padişahlardan ayıran önemli özelliklerinden birisi de reform çalışmalarının sadece belli bir kuruma veya alana yönelik yapılması fikrine karşı çıkmasıydı. Sultan, reformun geniş kapsamlı olmasını düşünüyordu. Ona göre reformlar, ancak geniş çaplı bir şekilde yapılırsa başarılı olabilir ve kalıcılığı sağlanabilirdi.
Sultan 2. Mahmut, kendinden önceki deneyimlerden yola çıkarak, Osmanlı idari yapısında veya diğer devlet kurum ve düzenlemelerinde öngörülen yeniliklerin yanında, eski yapıların da korunması fikrine karşı çıkıyordu. Yeni yapıların eskisiyle birlikte varlığını sürdürmesi bir karşıtlık yaratacağı için, yerine yeni bir düzenin getirildiği kurumlarda eskiyi hatırlatacak ne varsa kaldırılması yönünde hareket ediyordu. Sultan 2. Mahmut, bu sayede yeni düzenlemelerin toplumsal tabanda daha hızlı yayılacağı şeklinde bir düşünceye sahip olmuştur. Ayrıca kendisi, yapacağı köklü değişimlerden önce gerekli toplumsal desteğin sağlanmasına da çok büyük önem veriyordu. Bu sayede tepeden inme veya dikta edilen bir yenilik silsilesi değil, toplumun ihtiyaçlarına cevap veren ve toplum yararına bir yenilik politikasının yürütülmesini benimsiyordu. Bu tutumu, Sultan'ın yapacağı birçok reformda ona çok büyük faydalar sağlamıştır.
Sened-i İttifak (29 Eylül 1808): Parlementer Sistemin Atası
2. Mahmut dönemindeki önemli gelişmelerden biri de, ayanlarla imzalanan Sened-i İttifak’tır [İşbirliği Sözleşmesi]. İlk kez padişahın yanında belli haklara ve ayrıcalıklara sahip bir zümrenin ortaya çıkması açısından bu gelişme, parlamenter sisteme geçişin ilkel bir aşaması olarak, tarihimizde önemli bir dönüm noktası olarak görülmüştür. (2. Mahmut’un tahta çıkışında önemli rol oynayan Alemdar Mustafa Paşa, Rumeli ve Anadolu ayanlarını İstanbul’da toplayarak bu reforma öncülük etmiştir.)
2. Mahmut'un Eğitim Reformları
Bunun dışında Sultan 2. Mahmut, yeniliklerin yerleşmesi ve varlığını sürdürmesi için eğitim alanında da önemli düzenlemeler yapmaya niyetliydi. Çünkü kendinden önce de reformlar yapılmıştı; fakat belli bir nesil içerisinde uzun süre uygulanmayan her türlü yenilik, yüzlerce yıllık gelenekler karşısında yenilmeye mahkûmdur.
Bu amaçla eğitim alanında da dönemin şartlarına paralel olarak önemli değişimler yaşanmıştır. Eğitimin içeriği sadece dini eksenli olmaktan, biraz da olsa uzaklaştırılmıştır. Çünkü eskiye nazaran daha seküler bir eğitim modelinin uygulanması hedefleniyordu.
Yabancı dil veya diller öğrenip Batı’nın bilim ve tekniğini Osmanlı topraklarına taşıyabilecek öğrenciler yetiştirmek için nitelikli bir eğitim sistemi kurulmak isteniyordu. Bu sebeple kuvvetli muhalefete rağmen bu dönemde Avrupa’ya öğrenci gönderilmesine karar verildi. 1830’da Tıbbiye’den ve Enderun’dan 150 kişi Avrupa’ya eğitim amaçlı gönderilmiştir. Burada seçilen 150 kişi genel olarak Mühendishane ve Harbiye mezunlarından seçilmiştir. 1834-1838 arasında ise toplam 26 öğrenci yurtdışına gönderilmiştir. Bunlar içerisinde Mühendishane-i Berri-i Hümayun’dan 10 öğrenci ve 2 subay yine eğitim amacıyla İngiltere’ye gönderilmiştir. Yurtdışına gönderilen öğrencilerin kaliteli bir şekilde eğitim almalarını sağlamak amacıyla ciddi bir ödenek de sağlanmıştır. Buradaki amaç ise, daha çok nitelikli subay ihtiyacı ve yeni açılacak olan modern okullardaki nitelikli eğitimci ihtiyacı ya da iyi yetişmiş memur ihtiyacı olarak özetlenebilir. ( Avrupa’ya eğitime gönderilen Türk gençleri, gelecekte Jön Türkler olarak adlandırılacak genç ve aydın kuşağın yetişmesinin zeminini oluşturmuştur. Türk gençleri modern dünyadaki ilerici düşüncelerle tanışması bu dönemle başlamıştır.)
Eğitim meselesine büyük önem veren Sultan II. Mahmut, ilköğretimi zorunlu yaptı ve ücretsiz hale getirdi. Eğitim, sadece sivil alanda değil askeri alanda da modernleşmeliydi. Bu amaçla ordu eğitimi için de önemli adımlar atıldı. Öğretmenler genellikle Fransız olduğundan yetişen yeni Osmanlı nesli için eğitiminin ön şartı Fransızca öğrenmek oluyordu. Bu da, kendisinden sonra gelecek çeviri çalışmaları için önemli bir adım olarak yorumlanabilir
Bunlara ek olarak ordudaki doktor ihtiyacının giderilmesi adına 1827’de Mekteb-i Tıbbiye kuruldu. Bu okulda da eğitim Fransızca yapıldı. Bunun sebebi ise Batı’daki modern tıp tekniklerinin hem güncel şekilde takip edilmesi hem de çeviri ile birlikte dilimize kazandırılmak istenmesidir. Modern askeri yöntem ve tekniklerine hâkim subay eksikliği için de 1834’de Mekteb-i Harbiye kuruldu.
II. Mahmut dönemi en önemli gelişmelerinden bir diğeri de 1833’de Tercüme Odalarının kurulması olmuştur. Burada yetişen ve yabancı dil bilen, Avrupa’da yayınlanan eserlerden haberdar olan ve Avrupa kültüründen olumlu şekilde etkilenen nesil, daha sonra Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde çok önemli roller üstlenecektir. Avrupa’yı güncel olarak takip etmek de bu sayede mümkün hale gelmiştir. Tercüme odaları, çağdaş Osmanlı aydınlarının yetişmesinde de çok önemli roller üstlenmiştir. (Tercüme odaları Cumhuriyet fikrinin ana rahmine düştüğü yerlerdir.)
Bu ve bunun gibi birçok yenilik fikri II. Mahmut’un bahsedilen yeniliklerin Mısır’da meydana getirdiği olumlu değişikleri yakından takip etmesi ile gerçekleşmiştir. Mehmet Ali Paşa ile 2. Mahmut’un reformlarının benzerliği de bu düşüncemizi kuvvetlendirecek niteliklere sahiptir. ( Yine Orta Doğu’da günümüze kadar süre gelen Arap Milliyetçiliği ve modern akımların kökeni burasıdır.)
2. Mahmut'un Sosyal ve Yönetimsel Yenilikleri
2. Mahmut, merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasındaki iletişim kopukluğunu gidermek amacıyla postaneler kurdurmuştur. Ayrıca vergilendirme sistemini yeniden yapılandırmak için 1831-1838 yılları arasında vergi düzenlemeleri yaptırmıştır. Ardından yapılan nüfus sayımı ve mülk sayımının amacı reformlar için gerekli olan maddi kaynağı tespit edip yönetmek ve asker ihtiyacının karşılanması için gerekli verileri el altında tutmaktır.
Yine 2. Mahmut döneminde yönetim alanındaki düzensizliği ve yetersizliği azaltmak adına bakanlıklar sistemine geçilmiştir. Bu dönemde memurluklar içişleri ve dışişleri olmak üzere ikiye ayrıldı. Dış işlerinde yabancı dil bilenler görevlendirildi ve bu sayede devletler arasındaki etkileşim arttırılmaya çalışıldı. Ayrıca askeri ve idari işleri düzenlemek için danışma meclisleri kuruldu. Dönemin sembolü haline gelen bir diğer yenilik de, devlet dairelerine padişahın portresinin asılması olmuştur.
Sonuç:
II. Mahmut dönemi reformları, Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Fermanı ile sonuçlanacak bir ortama geçmesine zemin hazırlaması sebebiyle oldukça önemli bir zaman dilimini teşkil etmektedir. Padişah, kendinden önceki yenilikçi Sultanların hatalarını göz önünde bulundurarak ve toplumun tutucu kesimini de hesaba katarak reformlarını gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Bu dönemde, Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde çok önemli roller üstlenecek Osmanlı aydınlarının tohumları atılmaya başlanmıştır. Batı, tamamen yenileşmenin odak noktası haline gelmiştir. Batı dillerinin öğrenilmesi ise devletin modern Batı dünyasını yakından takip etmesine olanak sağlamıştır.
II. Mahmut devri, yenileşmenin kalıcı olmaya başladığı bir dönemi de temsil etmektedir. Tanzimat ve Meşrutiyet döneminde atılan radikal yenileşme adımlarının düşünsel altyapısı bu dönemde oluşmuştur. 20. Yüzyılın dâhisi Mustafa Kemal Atatürk’ün yetiştiği iklimin ve parlamenter sistemin temelleri yine bu dönemde atılmıştır.
YAZAR: Şerif Sinan Nuh